Sosyal Bilgiler
        COĞRAFYA

Boylam ekvatora dik açı yapacak şekilde yerküreyi 180 eşit parçaya böldüğü varsayılan ve uçları kutuplarda birleşen, en geniş aralığa ekvatorda sahip olan varsayımsal çizgilerdir.

Başlangıç olarak İngiltere'deki Greenwich Boylamı (0) alınır. Yüz seksen tane doğu ve yüz seksen tane batı boylamı vardır. Herhangi bir noktanın boylamı ise, bu noktadan geçen coğrafi boylam ile Greenwich boylamı arasındaki açıdır.

Dünya Haritasında gösterilen boyuna çizgilere boylam denir.
Enlem

Enlem veya paralel yerküre üzerinde çizildiği varsayılan, Ekvator'a paralel çemberlerden her biri. Dünya üzerindeki bir noktanın ekvatora olan uzaklığının açısal değerine enlem denir. Ekvatorun güneyinde 90, kuzeyinde 90 adet olmak üzere toplam 180 paralel vardır.

Enlem ve etkileri 

  • Güneş ışınlarının düşme açısı kutuplara doğru küçülür. Işınların atmosferdeki yolu uzar. Tutulma artar ve sıcaklık da kutuplara doğru azalır.
  • Denizlerin sıcaklığı ve tuzluluğu kutuplara doğru azalır.
  • Matematik iklim kuşakları oluşur
  • Bitki örtüsü kutuplara doğru aralıksız kuşaklar oluşturur.
  • Tarımın yükselti sınırı, Toktağan kar sınırı (Daimi kar sınırı), Orman üst sınırı kutuplara doğru azalır.
  • Akarsuların donma süresi kutuplara doğru uzar.
  • Gece gündüz arasındaki zaman farkı kutuplara doğru artar.
  • Paraleller birbirlerini hiçbir zaman kesmezler.
  • Her paralel aralığı bir enlem derecesidir.
  • Bütün paralel dairelerinin arasındaki uzaklık birbirine eşit ve 111 km'dir.

Enlem; iklimi, güneş ışınlarının düşme açısını, sıcaklık dağılışını, denizlerin tuzluluk oranlarını, gece ile gündüz arasındaki zaman farkını, kalıcı kar sınırı yükseltisini, yerleşme ve tarım faaliyetlerinin sınırını, bitki örtüsü çeşitliliğini, toprak çeşidini, akarsu rejimlerini, tarım ürünleri çeşitliliğini, yerleşme biçimini, hayvanların dağılışını, vs. etkiler.

Paralel:Ekvator'un kuzey ve güneyinde, ekvatora paralel birer derece aralıklarla geçirilen dairelere paralel denir.Ekvator'un kuzeyindekilere, kuzey paralelleri, güneyindekilere güney paralelleri denir.En büyük paralel dairesi Ekvator'dur.90'ı kuzeyde, 90'ı güneyde olmak üzere toplam 180 tane paralel dairesi vardı.

Aynı enlem üzerindeki merkezlerde ortak özellikler

  • Ekvatora ve kutuplara eşit uzaklıktadırlar.
  • Güneş ışınlarını aynı açıyla alırlar.
  • Gece-gündüz süreleri birbirine eşittir.
  • Dünyanın çizgisel dönüş hızı aynıdır.
  • Aynı iklim kuşağındadırlar. Fakat aynı iklim özelliği görülmeyebilir (özel konumdan dolayı).
  • İki paralel arasındaki mesafe aynıdır.
  • Başlangıç Paraleli Ekvator'dur(0 derece ile gösterilir) ve en büyük paraleldir.
  • Bir paralel üzerinde bulunan bütün noktaların Ekvator ve kutup noktalarına uzaklıkları eşittir.
  • Ardışık iki paralel arası uzaklık 111 km’dir.
  • Merkezden alınan 1˚ lik açı farkı karşılığında çizilirler.
  • Paralellerin dereceleri, Ekvatordan kutuplara doğru büyür.
  • Çevre uzunlukları Ekvatordan kutuplara doğru kısalır ve kutuplarda nokta şeklini alır. Bu nedenle, aralarındaki alanlar da kutuplara yaklaştıkça küçülür.
  • Paralel daireler meridyenlere diktir.
  • Doğu Batı yönlü uzanırlar.
  • Tam çemberdirler.
  • Bir paralel üzerinde bulunan bütün noktaların Ekvator ve kutup noktalarına uzaklıkları eşittir.
  • Paralel daireler meridyenlere diktir. 90 kuzeyde ve 90 güneyde olmak üzere 180 paralel vardır. 360 meridyen olmasına rağmen 180 paralel olmasının nedeni paralellerin tam daire olmasıdır.
       İklim:
        İklim, bir yerde uzun bir süre boyunca gözlemlenen sıcaklık, nem, hava basıncı, rüzgar, yağış, yağış şekli gibi meteorolojik olayların ortalamasına verilen addır. Hava durumundan farklı olarak iklim, bir yerin meteorolojik olaylarını uzun süreler içinde gözlemler. Bir yerin iklimi o yerin enlemine, yükseltisine, yer şekillerine, kalıcı kar durumuna ve denizlere olan uzaklığına bağlıdır. İklimi inceleyen bilim dalına klimatoloji adı verilir. İklim türleri, sıcaklık ve yağış rejimi gibi durumlara bakılarak sınıflandırılabilir. Ancak günümüzde en çok kullanılan sınıflandırma sistemi, aslen Wladimir Köppen tarafından geliştirilmiş olan Köppen iklim sınıflandırmasıdır. Paleoklimatoloji ise, göl yataklarında ve buzullarda bulunan tortular gibi biyolojik olmayan; yine ağaç halkaları, mercanlar gibi biyolojik kaynaklarla antik iklimleri inceleyen bilim dalıdır. Bu yöntem eski dönemlerde bir yerdeki sıcaklık ve yağış rejimlerini göstermek ve inceleme yapmak için kullanılır. Bu tür çalışmaların sonunda ortaya matematiksel iklim modelleri çıkarılır ve gelecekte iklimin ne derece değişebileceği konusunda tahminler yürütülür.

Tanım 

İklim sözcüğünün kökeni Arapçadan gelmiş olup yeryüzünün herhangi bir yerinde hava olaylarına bağlı olarak gerçekleşen etkilerin uzun yılların ortalamasına dayanan durumu olarak tanımlanır.Bu ortalama süre yaklaşık olarak 30 yıldır.Ancak yine de bu süreler duruma göre değişebilmektedir. Bunun yanında iklimin ortalama değerleri hesaplama işlevinin yanında değerlerin günlük, yıllık değişken istatistikleri de hesaba katılıp incelenmektedir.

İklim ile hava durumu arasındaki fark ise iklim beklenendir, hava durumu elde edilendir şeklinde açıklanmaktadır. Tarihsel süreçte iklime etki eden etmenler enleme, yükseltiye, yer şekillerine, kalıcı kar durumuna ve denizlere olan uzaklığa bağlıdır. Ancak bazı dinamik etmenler de iklime etki etmektedir. Bu etmenlerden olan okyanus akıntıları nedeniyle Atlantik Okyanusu'nun iki kuzey yakasından batıda olan Kanada kıyılarında hava olması gerekenden daha soğukken, doğu yakasındaki Avrupa kıyıları olması gerekenden yaklaşık 5 °C (9 °F) daha sıcaktır. Yine bir yerdeki bitki örtüsünün sıklığı, o bölgedeki yer katmanının daha serin olmasına neden olur.Bitki örtüsünün yoğun olması bölgesel olarak yağışı arttırır. Bunun dışında sera gazlarında görülen değişiklikler dünyadaki sıcaklığı değiştirerek Küresel Isınma veya Küresel Soğuma gibi iklimsel değişiklikleri ortaya çıkarır. Bu bağlamda iklime etki eden tüm durumlar tam olarak açıklanamayan karmaşık bir sistemin parçalarıdır.

İklim sınıflandırması 

İklimi aynı rejimlerin olduğu alanlarda sınıflandırmanın birçok yolu vardır. Aslında iklimlerin sınıflandırılışı ilk kez Antik Yunanistan'da bir yerin enlemine göre kabaca yapılmıştı. Ancak çağdaş iklim sınıflandırma yöntemleri kabaca iki şekilde ayrılabilir. Bunlar kalıtımsal ve yapay yöntemler olmak üzere iki kısma ayrılır. Genetik sınıflandırmalar, farklı hava kütlelerinin arasındaki ilişkilerin sıklığı ve durumu aynı yönden ele alan bozukluklar temeli üzerine kurulu yöntemleri içerir. Yapay sınıflandırmalar ise iklim kuşaklarını, bitki örtüsü sıklığıyla ele alır. Yapay sınıflandırmanın içerikleri ile Köppen iklim sınıflandırması arasında bir ilişki bulunur. Bu sınıflandırmada gözlemlenen en önemli kusur, aşamalı olarak gösterilmesi uygun olan iklim kuşaklarında açtığı farklı sınırlardır.

Bergeron ve Boyutsal Sinoptik 

Küresel hava kütleleri haritası.

En genel sınıflandırma şekli, hava kütleleri etmeninin hesaba katılarak yapılanıdır. Bergeron sınıflandırması bu şekilde yapılan en kullanışlı sınıflandırmadır. Hava kütlesine dayalı sınıflandırma üç ana kolu içerir. Bunlarda ilki nem değerleri olup "c" (kıtasal hava kütlesi) ve "m" (denizsel hava kütlesi) harfleri ile gösterimi yapılmaktadır. İkinci kol ısıl içerikli olup "T" (tropikal), "P" (kutupsal), "A" (arktik), "M" (muson), "E" (ekvatoral) ve "S" (yüksek) harfleri kullanılarak gösterimi yapılır. Üçüncü ve son kol ise atmosfer durağanlığını konu almaktadır. Bu son kola göre, eğer bir hava kütlesi altındaki kara kütlesinden soğuksa "k" harfiyle gösterilir. Yine eğer bir hava kütlesi, altındaki kara kütlesinden daha sıcaksa "w" harfiyle gösterilir.1950'lerde hava durumu tahmininde kullanılan hava kütlesi sınıflandırması, 1973 yılından sonra iklim bilimciler tarafından aynı nitelikteki klimatoloji kanıtlarında kullanılmaya başlandı.

Bergeron sınıflandırması şemasına (SSC) göre, altı kategori bulunmaktadır. Bunlar Kuru Kutup, Kuru Orta, Kuru Tropik, Nemli Kutup, Nemli Orta ve Nemli Tropik şeklindedir.

Köppen 

1961 ile 1999 yılları arasındaki aylık ortalama yüzey sıcaklıkları animasyonu. Bu örnek, iklim çeşitlerinin mevsimlere ve yerlere göre nasıl şekil aldığını gösterir.
Dünya çapında gözlenen ılıman karasal iklim kuşağı haritası.
Arktik tundra ikliminin dağılımını gösteren harita.

Köppen iklim sınıflandırması aylık ve yıllık sıcaklıklar, yıllık yağış miktarı, yağışın yıl içindeki dağılışı ve yağış ile sıcaklığın doğal bitki örtüsü ile olan ilişkilerine dayanan bir sistemdir. Bu nedenden dolayı Köppen'in sınıflandırması, bitki örtüsüne dayalı iklim sınıflandırmasına kabataslak biçimde uymaktadır.Köppen sınıflandırmasına göre iklimler beş ana kuşakta, yirmi dört farklı tipte toplanmıştır. Ana kuşaklar A, B, C, D ve E harfleri ile belirtilirken, iklim tipleri de bu harflere eklenen ikinci, üçüncü ve kimi zaman da bir dördüncü harfle belirtilmiştir. İkinci harfler bölgedeki yağış rejimini, üçüncü harfler sıcaklık karakterini, dördüncü harfler de özel durumları gösterir.

A grubundaki iklimlerde en soğuk aydaki ortalama sıcaklık 18 °C üzerindedir. Öyle ki bütün mevsimler sıcaktır ve kış mevsimi yoktur. Bu gruptaki iklimlerde, yıllık yağış 750 mm üzerindedir. Bu gruptaki iklimler aşağıdaki gibidir:

  • Her mevsimi yağışlı tropikal iklim – Af
  • Bütün aylar sıcak-kurak geçen 2-3 ay dışında yağışlı muson iklimi – An
  • Kışı ve bazen ilkbaharı kurak, tropikal iklim ya da savan iklimi – Aw

B grubundaki iklimler kurak iklimlerdir. Özellikle step ve çöl sahalarında görülür.Buralarda buharlaşma yağıştan fazladır. Step alanlarda yıllık yağış miktarı 100 ilâ 700 mm arasında, çöllerde ise 50 ilâ 350 mm arasındadır. Bu gruptaki iklimler aşağıdaki gibidir:

  • Sıcak step iklimi ya da sıcak yarı kurak iklim – BSh
  • Soğuk step iklimi ya da soğuk yarı kurak iklim – BSk
  • Sıcak çöl iklimi ya da sıcak kurak iklim – BWh
  • Soğuk çöl iklimi ya da soğuk kurak iklim – BWk

C grubundaki iklimler ılıman iklimlerdir. Bu iklimlerde en soğuk ayın ortalama sıcaklığı -3 °C ile 18 °C arasındadır. Aynı şekilde en sıcak ayın ortalama sıcaklığı 10 °C'nin üzerindedir. Kışlar genelde kısadır ancak yine de birkaç ay boyunca toprak karla örtülü olabilir veya donabilir. Bu grupta yer alan iklimler aşağıdaki gibidir:

  • Kışı kurak ve ılık, yazı çok sıcak iklim (Muson iklimi) – Cwa
  • Kışı kurak ve ılık, yazı sıcak fakat kısa iklim – Cwb
  • Kışı ılık, yazı sıcak ve kurak iklim (Akdeniz iklimi) – Csa
  • Kışı ılık, yazı sıcak, kurak fakat kısa iklim – Csb
  • Kışı ılık, yazı çok sıcak her mevsimi yağışlı iklim – Cfa
  • Kışı ılık, yazı sıcak her mevsimi yağışlı iklim – Cfb
  • Kışı ılık, yazı kısa ve serin, her mevsimi yağışlı iklim – Cfc

D grubundaki iklimler, soğuk orman iklimleridir. Kışların şiddetli olduğu bu iklim grubundaki en soğuk ayın ortala sıcaklığı -3 °C'nin altında, en sıcak ayın ortalaması 10 °C'nin üzerindedir. Bu kuşaktaki iklimlerde aylar boyunca toprağın karla örtülü kalır. Aşağıdaki iklimler bu gruptadır:

  • Kışı şiddetli ve kurak, yazı uzun ve sıcak iklim – Dwa
  • Kışı şiddetli ve kurak, yazı serin iklim – Dwb
  • Kışı şiddetli ve kurak, yazı kısa ve serin iklim – Dwc
  • Kışı çok şiddetli, yazı kısa ve nemli iklim – Dwd
  • Kışı şiddetli yazı uzun ve sıcak, her mevsimi yağışlı iklim – Dfa
  • Kışı şiddetli yazı kısa ve sıcak, her mevsimi yağışlı iklim – Dfb
  • Kışı şiddetli yazı kısa serin, her mevsimi yağışlı iklim – Dfc
  • Kışı çok şiddetli yazı kısa, her mevsimi yağışlı iklim – Dfd

E grubundaki iklimler ise kutup iklimleridir. Bu kuşaktaki iklimlerde en sıcak aydaki ortalama sıcaklık 10 °C'nin altındadır. Aşağıda bu gruptaki iklimler yer almaktadır:

  • Yazı çok kısa tundra iklimi – ET
  • Sürekli donmuş topraklar iklimi – EF

Thornthwaite

Aylara göre yağış haritası.

Bu iklim sınıflandırma yönteminde, terleme ve buharlaşma değerleri kullanılarak toprak ve su yığınlarını görüntülenir. Bu yöntemde, belli bir alan üzerindeki bitki örtüsünü besleyen toplam yağış payı aktarılır. Burada nem veya kuraklık gibi endeksler kullanılarak bir bölgenin ortalama sıcaklık, yağış ve bitki örtüsü türüne bağlı olan nem rejimi gösterilir. Belirli bir bölgenin endeks değeri düştükçe, bölge kuraklaşır.

Nem sınıflandırması; çok nemli, nemli, az nemli, az kurak, yarı-kurak (-20'den -40 değerlerine kadar) ve kurak (-40 değerinin altı) gibi açıklayıcıları kullanan iklimsel sınıfları içerir.Nemli bölgeler, her yıl terleme-buharlaşma miktarından daha çok yağış alır. Bunun yanında kurak bölgeler, yıllık bazda büyük oranda terleme ve buharlaşma oranına sahne olur. Dünyadaki karaların yüzde otuz üçü kadarı, kurak veya yarı-kurak olarak kabul edilir. Bu kurak veya yarı-kurak bölgelerin arasında Kuzey Amerika'nın güneybatısı, Güney Amerika'nın güneybatısı, Afrika'nın kuzey bölümü ile güney bölümünün bir kısmı, Asya'nın güneybatısı, Avustralya'nın önemli bir kısmı yer alır. Yapılan çalışmalara göre, yağış etkinliği (PE) ile Thornthwaite nem endeksi, yazları olduğundan fazla gösterilmekte ve kışları olduğundan az gösterilmektedir. Bu endeks, etkin bir şekilde bir bölgedeki otçul ve memeli türlerinin sayısını belirlemede kullanılabilmektedir. Bu endeks ayrıca iklim değişikliği çalışmalarında da kullanılmaktadır.

Thornthwaite şemasında sıcaklığa bağlı sınıflandırmalar arasında mikrotermal, mezotermal ve megatermal rejimler yer almaktadır. Mikrotermal iklimde yıllık olarak düşük sıcaklıklar görülür. Öyle ki bu tür iklim bölgelerinde ortalama yıllık sıcaklık 0 ilâ 14 °C arasında değişir. Kısa yazların görüldüğü bu bölgelerde potansiyel buharlaşma da 14 ilâ 43 cm arasında değişir. Mezotermal iklimde uzun süren sıcaklar veya uzun süren soğuklar yoktur. Bu iklim bölgelerinde potansiyel buharlaşma oranı 57 ve 114 cm arasındadır. Megatermal iklimde ise yüksek ve kalıcı sıcaklık ve bol yağış hakimdir. Bu bölgelerdeki potansiyel buharlaşma 114 cm üzerindedir.

Kayıtlar 

Çağdaş

Son 150 yılda yapılan sıcaklık kayıtları.

Çağdaş iklim kayıtları, termometreler, barometreler ve anemometreler tarafından yapılan uzun süreli ölçümlerle belirlenir. Elde edilen veriler, çağdaş zaman çizelgesi üzerindeki farklı hava şartlarını göstermek, hataları belirlemek ve çevre koşullarındaki değişiklikleri açıklamak üzere kullanılır.

Paleoklimatoloji


Paleoklimatoloji, Dünya tarihinin en eski dönemlerindeki iklim koşullarının araştırılmasını sağlayan bir bilim dalıdır. Bu bilimdalında, buz katmanlarından, ağaç halkalarından, kayaç tortullarından, mercanlardan ve kayaçlardan örnekler alınarak eski dönemlerdeki iklim koşulları araştırılır. Bu sayede hangi dönemlerde iklimin sabit, hangi dönemlerde değişken olduğu ortaya konularak, arada yaşanmış olabilecek çeşitli olaylar hakkında veriler toplanabilir.

İklim değişikliği 

Antarktika'da yer alan Vostok buzulunda 450.000 yıl önceden bugüne gözlemlenen CO2, sıcaklık ve toz miktarlarındaki değişikleri ortaya koyan grafik.

İklim değişikliği, tüm dünyanın veya belli bir bölgenin ikliminin tarih boyunca değişikliğe uğraması demektir. Bir yerin birkaç yıl ilâ milyon yıl arasında belli sebeplerden dolayı atmosfer ile ilgili niceliklerinin değişmesi iklim değişikliği ile ilgilidir. Bu değişikliklerin nedeni, Dünya'nın kendisine ait olabileceği gibi, Güneş ışığı veya son zamanlarda insan gibi dış etkenlerden dolayı da olabilir.

Son yıllarda özellikle çevre politiklarındaki kullanıma göre, iklim değişikliği kavramı sadece çağdaş dönemdeki değişiklikleri konu almaktadır. Özellikle küresel ısınma ile iklim değişikliği kavramları birbiriyle ilintilidir. Bazı durumlara göre kavram, sadece beşeri etmenlerle için de kullanılabilmektedir. Bunun en önemli örneği Amerika Birleşik Devletleri'nde iklim üzerine bir kuruluş olan UNFCCC'dir. Bu kuruluş, insanlardan dolayı kaynaklanmayan iklim değişiklikleri için "iklim değişkenliği" terimini kullanmaktadır.

Dünya, geçmişte birçok iklimsel dalgalanmaya sahne olmuştur. Bu dalgalanmalar için en bilinen örnek buz devridir. Bu buzul dönemleri, buzularası dönemlerle birbirinden ayrılmış durumdadır. Kar ve buz yığınlarının artması, yansıtabilirlik değerini yükselttiğinden, Güneş ışınlarının bir kısmı buzullar tarafından geri yansıtılmaktaydı. Bu de atmosfer sıcaklığında yükselmeye neden olmaktaydı. Volkanik etkinlikler gibi doğal etmenler sonucunda sera gazlarındaki artış da küresel bir ısınmaya neden olduğu gibi, buzularası bir dönemi de beraberinde getirebilir. Buz devirlerinin yaşanmasındaki tahmin edilen nedenler arasında kıtaların o zamanki durumları, Dünya'nın yörüngesindeki farklılıklar, Güneş ışınlarının yayılımındaki değişiklikler ve volkanizma yer almaktadır.

İklim modelleri

İklim modelleri, atmosfer, okyanus, kara kütleleri ve buzulların etkileşimlerini gösteren modellerdir. Bu modeller gelecekteki iklim durumlarını belirlemek için ve iklim konusunda ortaya konan çalışmaları açıklamak üzere hazırlanır. Tüm iklim modellerinde, dünyaya giren kısa dalga elektromanyetik ışınımı ile, dünyadan çıkan uzun dalga (kızılötesi) ışınları dengede veya hemen hemen dengede gösterilir. Herhangi bir dengesizlik, dünyadaki ortalama sıcaklığın belirlenmesinde farklı sonuçlar ortaya çıkarır.

Son yıllarda en çok üzerinde durulan modeller, atmosferdeki başta karbon dioksit olmak üzere belli başlı sera gazlarındaki artış hesaba katılarak hazırlananlardır. Bu modeller, dünyanın gelecekteki ortalama sıcaklık konusunda gösterdiği eğilimi tahmin etmekte kullanılır. Modeller çok basit olarak hazırlanabileceği gibi, çok karmaşık da olabilir.
                                                                          6.SINIF SOSYAL BİLGİLER ÖĞRENİYORUM

Olgu, bilimsel verilere dayalı, kanıtlanabilir özellikteki bilgidir. Olgu; nesnel ve irade dışı olumlardır ve sık sık olay ile karıştırılır.

  • Tarafsızdır,
  • Nesneldir,
  • Yoruma açık değildir,
  • İstenç (irade) dışıdır,
  • Bir süreç belirtir,
  • Herkes tarafından kabul edilmiştir.

Karşıt örnekler:

  • Atatürk 1881 yılında doğmuştur:(Olgu değil olaydır.)
  • Türklerin ilk sözlüğü Divan-ı Lugat-it Türk'tür:(olgu değil olaydır.)
  • Atatürk 19 Mayıs 1919'da Samsuna çıkmıştır:(Olgu değil olaydır.)
  • Türkiye'nin başkenti Ankara'dır:(Olgu değil olaydır.)
  • Atatürk 10 Kasım 1938'de vefat etmiştir: Olgu değil olaydır.)

Uygun örnekler:

  • Suyun 99 derecede kaynayıp 100 derecede buharlaşması, olgudur ama falancanın kilosu olaydır.
  • Işığın hızı, olgudur ama falancanın saniyedeki hızı, olaydır.
  • Yer çekimi, olgudur.
  • Canlıların üremeleri, olgudur ama falancanın üremesi, olaydır.
Görüş
Görüş
, kişilere göre değişen, bilimsel olarak kanıtlanmamış bilgidir.
Örnek

"Bugün burası çok soğuk." diyen birine karşılık, başka biri "Bügün burası sıcak." diyebilir.

  • En güzel Renk Yeşildir.
  • Bu çiçek daha güzel.
  • En çok sevilen yer ayasofyadır.
  • En güzel ders İngilizcedir.
  • En güzel meyve yeşil üzümdür.
  • Fırat Çöloğlu en güzel oyuncudur
SOSYAL BİLİMLER                                     Sosyal bilimler   dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen bir akademik disiplinler grubuna verilen addır. Türkiye'de zaman zaman sözel bilimler olarak da anılırlar. Sosyal bilimler sanat ve beşeri bilimlerden insanlığı incelerken, nitel ve nicel metotlar dahil olmak üzere daha ziyade bilimsel metotların kullanımını içermesidir. Disiplinlerarası dalların çoğalmasıyla ve sosyal bilimler dışındaki bilimler arasındaki sınırlar büyük oranda muğlaklaşmıştır; nöropsikoloji dalı buna örnek teşkil edebilir.

Sosyal bilim dalları 

Sosyal bilimler başlığı altında genellikle aşağıda listelenen bilim dalları incelenir. Bununla birlikte bu dalların bir kısmı diğer akademik disiplin gruplarının da altında yer alabilir.

                                                                  TÜKETİCİ HAKLARI

Tüketici hakları, herhangi bir mal veya hizmeti satın alan kişinin kanunen sahip olduğu haklar. Bu konudaki mevcut yasal düzenlemelerin yanı sıra, Tüketiciyi Koruma Derneği gibi çeşitli kurum ve kuruluşlar da tüketici haklarını korumak ve tüketicileri bilinçlendirmek konusunda çalışmalar yapmaktadır.

23 Şubat 1995 tarihinde TBMM'de kabul edilen 4077 sayılı 'Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun', ekonominin gereklerine ve kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ilgili, ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, aydınlatıcı ve eğitici önlemler almaya çevresel tehlikelerden korumaya yönelik girişimleri düzenler.

Bozuk veya kusurlu (ayıplı) mal 

  • Alınan herhangi bir mal hatalı çıktığı zaman, ilk 15 gün içinde, değiştirilmesi, paranın geri verilmesi, ücretsiz tamir edilmesi, ayıbın neden olduğu değer kaybının malın bedelinden indirilmesi talep edilebilir.
  • Eger ayıp, gizli ise ve tüketici de bunu sonradan fark ediyorsa, o zaman 15 gün sınırı, 2 yıla çıkar.
  • Ancak, üzerinde 'özürlü' vb. uyarı yazısı bulunan ve ayıplı olduğu bilinerek satın alınan mallar için bu durum geçerli değildir.

Garanti belgesi

Sanayi malı üreten ya da ithal eden firmalar, ürünleri için en az bir yıl garanti vermek zorundadır. Bu garanti, ürünün tüm parçalarını kapsamak zorundadır.

  • Bazı parçalar garanti kapsamında tutup, bazıları garanti dışında bırakılamaz.
  • Satıcılar, üreticilerin düzenlediği bu garanti belgesini tüketicilerine vermek zorundadır. Bu süre içinde cihazın onarımı ücretsiz yapılır. Üretici ya da servis, garanti kapsamındaki cihaz için 'herhangi bir ad altında' para talep edemez.
  • Yetkili servis, tamir için bırakılan cıhazı en fazla 30 gün içinde onarmak zorundadır. 30 gün sınırı aşıldığı taktirde, alıcının ürünün yenisiyle değiştirilmesini talep etme hakkı vardır. Ayrıca, cihaz tamirdeyken geçen zaman da garanti süresine eklenmek zorundadır.
  • Garanti kapsamındaki bir cihaz, aynı arızayı iki kez ya da farklı arızaları dört kez peş peşe tekrarlarsa, üretici firma o ürünü ücretsiz degiştirmek zorunda.
  • Ürünün garanti kapsamı dışına çıkmaması için, yani tüketicinin haklarını kaybetmemesi için, sanayi ürünlerinin onarımını mutlaka yetkili servislere yaptırması gerekiyor. Yetkili servislere yaptırılan her işlemin belgesinin muhafaza edilmesi gerekiyor.
  • Garanti kapsamındaki bir ürün için nakliye, montaj, servis, bakım ve tamiri tamamen ücretsiz olmak zorundadır ve tüketicinin 'hiçbir bedel' ödemesi gerekmez.

Taksitli satışlar 

  • Satıcı, sözleşmede bildirilen mal ve hizmetin toplam şatış fiyatını hiçbir şekilde arttıramaz.
  • Tüketici, taksitle aldığı bir ürün için borçlandığı toplam miktarı veya birden fazla taksidi önceden ödeyebilir. Bu durumda satıcı ödenen miktara göre gerekli faiz indirimini yapmakla yükümlüdür.
  • Satıcı, taksit şartlarını içeren sözleşmenin bir kopyasını alıcıya vermek zorundadır. Yapılan sözleşmede de, mal ve hizmetlerin peşin fiyatı, vadeye göre faiziyle birlikte ödenecek toplam satış fiyatı, ön ödeme tutarı, ödeme planı, faiz miktarı ve faizin hesaplandığı yıllık oran ile gecikme faiz oranları yer almalıdır.

Kapıdan pazarlamalar

  • Kapıdan kapıya pazarlama yapan kuruluşlardan satın alınan ürünlerin "7 gün deneme ve kıyaslama süresi" vardır. Eğer alıcı, bu süre içinde ürünü satın almaktan vazgeçerse, noter aracılığıyla, satıcıya bir ihtarname göndermesi gerekir. Satıcı aldığı peşinatı ve imzalattığı senetleri iade etmek zorundadır.
  • 7 gün içerisinde firmaya ihtarname çekmeyen alıcı ürünü kabul etmiş sayılır. Bu nedenle sözleşme üzerindeki tarihe çok dikkat edilmeli, geçmiş tarihli sözleşmeler imzalanmamalıdır.

Tüketici kredileri 

  • Banka ya da finans kuruluşlarından alınan tüketici kredisi için mutlaka sözleşmenin bir kopyası alınmalıdır. Bu sözleşmede yer alan şartlar, hiçbir şekilde müşteri aleyhine hiçbir şekilde değiştirilemez. Örneğin, sözleşmede yer almadığı müddetçe faiz oranları herhangi bir bahane ile kesinlikle artırılamaz.
  • Alıcı borcun tamamını ya da bir kısmını önceden ödemek isterse, banka ya da finans kurumu gerekli faiz ve komisyon indirimini yapmak zorundadır.
  • Alıcı yanlış verirse geri iadesi zorunludur.

Kampanyalı satış 

  • Satıcı kampanya yöntemi ile sattığı malı zamanında teslim etmek zorundadır. Ayrıca, ek para talebinde bulunamadığı gibi taahhüt ettiği mal veya daha üst modeli dışında başka bir ürünü veremez.

15 Mart Dünya Tüketiciler Günü 

Her yıl 15 Mart tarihi, Dünya Tüketiciler Günü olarak kutlanmaktadır. Bu günde tüketicilerin bilinçlendirilmesi için seminerler düzenlenmekte, alışveriş merkezlerinde standlar kurulmakta, radyo ve televizyon programları yayınlanmaktadır.

Fransa'nın başkenti Paris'te bir pazar yeri

Tüketici Hakları İhlalinde Başvurulacak Yerler:
1-TÜKETİCİ HAKLARI MAHKEMESİ
2-TÜKETİCİ HAKLARI DERNEĞİ
3-BELEDİYELER
4-TÜKETİCİ HAKLARI MERKEZİ
5-İL ve İLÇE HAKEM HEYETİ
ANADOLU UYGARLIKLARI:
1-Urartular
Urartu Devleti haritası. (MÖ 610-585)

Urartular, Başkenti Tuşpa (Van) idi. Urartu Devleti en güçlü döneminde (M.Ö. 8-7.yy), günümüzdeki Doğu Anadolu, Kuzeybatı İran, Irak'ın küçük bir bölümü ile kuzeyde Aras Vadisi'ne egemendi.

Devletin başkenti Doğu Anadolu'da Van Gölü'nün doğu kıyısında yer almaktaydı; daha geç dönemlerdeki adıyla 'Tosp', Urartucadaki 'Tuşpa'ya dayanmaktadır. Van Gölü denizden 1625 metre yüksekte olup Urmiye Gölü'nden 336 metre daha yukarıda yer almaktadır. 3400 ve 5000 km²'yi bulan alanlarıyla her iki gölde Anadolu-İran bölgesinin en büyük gölleridir. 'Deniz' olarak da değerlendirilirler. Asurlar (Aşurlar, eski Asurlar)'ın coğrafi metinlerinde Van Gölü'nden 'Nairi'nin Yukarı Denizi', Urmiye Gölü'ndense 'Nairi'nin Aşağı Denizi' olarak söz edilir. Bugün dahi Urumiye Gölü'nün Farsçası 'Deryeç' yani 'Küçük Deniz' anlamındadir.

Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-Fırat, kuzeyde Kuzey Ermenistan dağları, doğuda İran Azerbaycanı'ndaki Savalan Dağları, güneyde ise Zagros Dağları'yla birleşen Doğu Toroslar oluşturur.

Efsanevi Ağrı Dağı bu dağlık bölgenin orta noktasındadır. İncil'deki masoretik ünlüleştirmeden ötürü bu dağ, Urartu adının "r r t" ünsüzleriyle yazılması sonucu "Ararat" adını almıştır. 5165 metrelik yüksekliği ile Büyük Ağrı Dağı, Kafkasya'nın güneyindeki en yüksek dağdır. Küçük Ağrı Dağı, Tendürek, Aladağ, Süphan Dağı ve Nemrut Dağı gibi genelde 3000 metreyi geçen diğer dağların çoğu Van Gölü yakınlarında yer almaktadır.

İnançları 

Tevrat'ta Ararat olarak bahsedilmektedir. Daha sonraları Asur yazıtlarında Uruatri biçiminde rastlanır. Bu belgelerden anlaşıldığına göre M.Ö. 13. yy ile 9. yy arasında Uruatri ve Nairi gibi toplumlar Doğu Anadolu'da beylik ve aşiretler halinde yaşamaktaydılar.

Krallık M.Ö 9. yüzyıl ortasında I. Sarduri ile ilan edilir. İlk Urartu yazıtı ve Van Kalesi'ndeki ilk anıtsal mimari bu krala aittir. M.Ö. 7. yy'daki en güçlü krallardan biri olan II. Rusa'dan sonra ise gittikçe zayıflamış ve M.Ö. 6. yy sonlarında tarih sahnesinden çekilmiştir. Urartu krallarının sıradüzeni ve tarihlendirilmesi, daha iyi belgelendirilmiş Asur kralları listesi ile kurulabilen paralellikler yardımıyla sağlıklı hale getirilebilmektedir.Urartu-Asur savaşları ve Urartu Devletine Medlerin çeşitli akınları nedeniyle gittikçe zayıflayan devlet M.Ö. 2.yy da yıkılmıştır.Ayrıca Babil Tarih kaynaklarında İskit akınlarının Urartuları zayıflattığı desteklenir.

Kazılarla incelenmiş önemli merkezler 

  • Aşağı ve Yukarı Anzaf: Yukarı Anzaf’ta Haldi tapınağı, büyük depolar ve surlar
  • Çavuştepe (Sardurihinili): Büyük bir saray yapısı, Haldi ve Irmuşini tapınakları, depolar, atölyeler ve surlar
  • Toprakkale (Qilbani önündeki Rusahinili): Haldi tapınağı
  • Ayanıs (Eiduru önündeki Rusahinili): Tapınak, depolar, surlar, aşağı şehir
  • Karagündüz: Höyükte sivil yerleşme, mezarlıkta içinde 80’i bulan sayıda gömü olan 9 oda mezar
  • Altıntepe: Başkent Tuşpa’nın mezarlığı
  • Dilkaya: Höyükte sivil yerleşme, mezarlıkta 3 sandık-oda mezar, küp mezarlar ve kum mezarlar
  • Altıntepe/Erzincan: Tapınak, yönetici yapıları, oda mezarlar
  • Habibuşağı (Tumeişki)/Elazığ: Sınır kalesi, mezarlar, en batıdaki Urartu yazıtı
  • Giyimli: Mezarlık ve giyimli ev planları mevcuttur
  • Kefkalesi: Saray, tapınak
  • Kayalıdere: Kale, tapınak, kaya mezarları
  • Iğdır: Mezarlık
  • Oşakan/Ermenistan
  • Arin-Berd (Erebuni)
  • Armavir-Blur (Argiştihinili)
  • Karmir Blur (Teişeba URU)
  • Horom
  • Bastam (Rusai URU.TUR)
  • Haftavan Tepe
  • Hasanlu
  • yoncatepe akrpol ve nekropolü

Dil 

Urartuların kullandigi dil ile hint avrupa dil ailesi ve sami dil ailelesi arasında hiçbir bağ yoktur.{fact} En çok Kuzeydoğu Kafkasya dil ailesi ile benzerlik göstermektedir.[1] Ancak akrabalık dereceleri daha kesinlik kazanmamıştır. Ata torun ilişkisnden bahsetmek için henüz çok erkendir. Yaşayan diller arasında en çok ortak kelime Urartuca ile Kuzeydoğu Kafkas dilleri arasındadır. Toplam bilinen 350 Urartuca kelime kökünden 169'u.[2] Yazı olarak kendine özgün bazı karakteristlik özellikler gösteren çivi yazısı ve bazı anıtsal yapılarda ise hiyeroglif kullanmışlardır.

Urartuların kullandığı Yeni Asur Stilindeki Çivi Yazısı.

Urartu Devleti çivi yazısını ve Hitit hiyeroglif yazısını kullanmışlardır.

Urartular, yönetim merkezi, kale, barajlar, sulama kanalları, anıtsal kaya mezarları gibi inşa programları yürüttükleri ve merkezi bölgeyle sıkı bağlar oluşturdukları bölgelerin çok uzaklarına, yerel beylerin, kabilelerin yaşadığı topraklara da sık sık sefer yapmış ve buralarda yazıt dikmişlerdir. Bu gelenek komşuları Asur’dan da bilinmektedir.

Yazıtlar daha çok başkent Tuşpa ve Van Gölü havzasından gelmektedir. Batıda Fırat kıyısında İzoli (II. Sarduri), kuzeyde Taşköprü (II. Sarduri), Hanak (I. Argişti), Kanlıca (I. Argişti) ve Gulidzan (I. Argişti), güneydoğuda Urmiye Gölü'nün güneyine dağru İran'da Kelişin (İşpuini-Minua), Topzava (I. Rusa), Taştepe (Işpuini-Minua) ile doğuda Erdebil'in güneyinde Naşteban ve Razliq tarafından çevrelenen geniş bölgede yazıt dikmişlerdir.

Din ve Tanrılar 

Van/ Meher Kapı anıtındaki yazıta göre, Urartuların inandığı, kutsadığı ve adlarına belirli dönemlerde kurban kestiği 79 tanrı, tanrıça ve tanrısal özellik bulunmaktadır. Bunlardan ilk üç sırayı Haldi, Teişeba ve Şivini paylaşır. Haldi - (Eşi Bagbartu / Bagmaştu / Arubani) Urartuların baştanrısı idi. İsim olarak kökeni 13. yy Asur yazıtlarına kadar inmektedir. En büyük tapınağı Muşaşir'de idi. Teişeba (Fırtına tanrısı) Hurri kökenlidir ve Hititlerde Teşup ile aynı tanrı olmalıdır. Şivini de (Güneş tanrısı) Hurri kökenlidir. Hititlerdeki Şimegi'nin karşılığıdır.

Urartular büyük merkezlerde tanrıları için kule tipi tapınaklar ve açık alanlardaki kayalara kapı görünümlü kutsal nişler yapmışlardı.

Ölü gömme

Urartu'da yakarak veya yakmadan gömü yapılmaktaydı. Yönetici kesim ve olasılıkla aileleri büyük kale ve merkezlerin yakınındaki çok odalı kaya mezarlarına birlikte, diğerleri ise sosyal statülerine göre toprak altına inşa edilen oda mezarlara, basit toprak mezarlara veya yakılarak urne adı verilen küplere gömülmekteydiler. Merkezde Van Kalesi, batıda [Palu], [Malazgirt] ve [Altıntepe]'de, kuzeyde [Aras Nehri]'nin güney bölgesinde, doğuda [şangar] gibi önemli yönetim merkezlerinin yakınında çok odalı kaya mezarları bulunmaktadır. [Dilkaya], [Karagündüz] ve Yoncatepe'de ise soyulmadan günümüze ulaşmış, içinde birden çok gömü bulunan yeraltı oda mezarları incelenmiştir. Ölümden sonraki yaşama inandıkları için ölülerin mezarlarına günlük yaşamda kullandığı eşyalar konulurdu yastık,çanak,çömlek v.s.

Siyasal ve kültürel ilişkiler

Urartu tarihinin önemli bir bölümü güneydeki büyük düşman Asur ile mücadeleye odaklanmıştır. Ayrıca Menua döneminden itibaren kuzeyde yerel Diauehi Krallığı Erzurum çevresinde ve mahalli beylikler üzerine, güneybatıda Hate (Malatya çevresi), güneydoğuda ise Kuzeybatı İran’a; I. Argişti döneminde Hate - Tabal (Tuate'nin ülkesi); II. Sarduri Melitia, Qumaha (Adıyaman bölgesinde) ve kralı Kuştaşpili; II. Rusa ise Hate, Halitu ve Muşki üzerine sefer yapmışlardır.

Urartu Krallığı'nda çivi yazısı, yıllık sefer yapma, ölçü sistemi, krali unvanlar, stel dikme, savaş taktikleri, nüfus nakilleri, resim, süsleme ve kabartma sanatı gibi uygulamalar, Asur etkili olarak gelişmiştir. Mimari, sorguçlu miğferler, kazanlardaki siren eklentileri, hiyeroglif yazısı, yakarak gömme, fildişi sanatı gibi dallar ise Kuzey Suriye'den etkiler almıştır. Bronz levhalar üzerindeki bezemelerde Asur etkisi yanında Geç Hitit izleri de görülmektedir. Bütün bu etkiler Urartu insanı ve zorlu coğrafyasıyla bütünleşerek yeni biçimler almış ve Urartu sanatını oluşturmuştur.

Çanak-çömlek Sanatı 

Devletin kuruluşu ile birlikte ortaya çıkmış gözüken parlak kırmızı astarlı çanak-çömlek grubu yönetim merkezi ve önemli Urartu kalelerinde bulunmaktadır. Halkın ürettiği yöresel ve geleneksel mallar da kullanılmaya devam etmiştir.

2-Hititler               http://tr.wikipedia.org/wiki/Hititler        BAŞKENT:Hattuşaş(Boğazköy)
3-İyonyalılar          http://tr.wikipedia.org/wikiİyonya        BAŞKERNT:Yok ancak bazı kaynaklarca en gelişmiş olduğu için EFES  olarak kabul edilir.
4-Frigler                http://tr.wikipedia.org/wiki/Frigler        BAŞKENT:GORDİON(Ankara-Polatlı)
5-Lidyalılar            http://tr.wikipedia.org/wiki/Lidyalılar    BAŞKENT:SARD(MANİSA)


                                                                         Mezopotamya Uygarlıkları
1-Sümerliler          http://tr.wikipedia.org/wiki/Sümerler  BAŞKENT:yok
2-Babiller              http://tr.wikipedia.org/wiki/Babil        BAŞKENT:BABİL
3-Asurlar

Asur İmparatorluğu, aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur / Asur (Qalat Şarqat) şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle M.Ö. 2000 sonrası doğu-batı arası küresel ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri Ninova'dır.

İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından biri olmuştur. M.Ö. 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da M.Ö. 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır .

Fakat I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (M.Ö. 1208) sonra gerileme dönemine girdi. M.Ö. 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. M.Ö. 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; M.Ö. 8. yüzyılın ortasından M.Ö. 7. yüzyılın sonuna değin III. Tiglat-Pileser, II. Sargon (Şarrukin) ve Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra Körfezinden Mısır'a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular.

Son büyük Asur kralı, Asurbanipal'di. Asurbanipal, Elam'ı ele geçerek buranın halkını yok etmiştir.

Bu dönemde sanatta büyük bir gelişme olduğu bilinmekteyse de, hükümdarlığın son yılları ve M.Ö. 627'deki ölümünü izleyen dönemin olayları karanlıkta kalmıştır. Asur Krallığı M.Ö. 612-609'da Keldaniler'in ve Medler'in ortak saldırılarıyla yıkıldı.

İmparatorluğun çökmesiyle birlikte Asur halkı da tarihi kayıtlardan silinir. Son olarak Harran ve çevresinde yaşadıkları bilinmmekle birlikte kayıtlarda yeralmasa da eski imparatorluk topraklarında daha sonraki yüzyıllarda da yaşamlarını sürdürdükleri ve zamanla bölgenin diğer halkları içinde eriyip gittikleri aşikardır.

Zalimlikleri ve savaştaki atılganlıklarıyla tanınan Asurlular, anıtsal yapılar da bıraktılar. Ninova, Asur, Kalah (Nimrud), Dur Şarrukin (Horsâbad) ve başka yerlerde bulunan kalıntılar, Asurların mimarîdeki ustalığını göstermektedir. M.Ö. 612'de Med_Babil kuvvetleri tarafından Asur Devleti'ne son verilmiştir.

                                                             İPEK YOLU

İpek Yolu, (Arapça: طريق الحرير: Çince: 丝绸之路; Farsça: جاده ابریشم; Rusça: Великий Шёлковый Путь; Kırgızca: Zhibek Zholu) Çin'den başlayarak Anadolu ve Akdeniz aracılığıyla Avrupa'ya kadar uzanan ve dünyaca ünlü ticaret yoludur.

İpek Yolu sadece tüccarların değil, aynı zamanda, doğudan batıya ve batıdan doğuya bilgelerin, orduların, fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin de yolu olmuştur.

Milattan yüzyıllar önce Mısırlılar, daha sonra da Romalılar, Çinlilerden ipek satın alırlardı. Ulaşım ise, daha sonra İpek Yolu adı verilen güzergahı izleyen kervanlarla sağlanırdı. İpek endüstrisi, eski çağlardan beri birçok milletin hayatında çok önemli bir yer tutmuştur. Uzak Doğu'dan gelen ipek ve baharat, Batı dünyası için, uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynamıştır. İpek, ayrıca Doğu kültürünün Batı tarafından tanınmasını da sağlamıştır. Doğu'nun ipeği ile baharatının kervanlarla batıya taşınması, Çin'den Avrupa'ya ulaşan ticaret yollarını oluşturmuştur. Orta Çağda, ticaret kervanları, şimdiki Çin'in Şian kentinden hareket ederek Özbekistan'ın Kaşgar kentine gelirler, burada ikiye ayrılan yollardan ilkini izleyerek Afganistan ovalarından Hazar Denizi'ne, diğeri ile de Karakurum Dağları'nı aşarak İran üzerinden Anadolu'ya ulaşırlardı. Anadolu'dan deniz yolu ile Akdeniz ve Karadeniz (Tirebolu) limanlarından veya Trakya üzerinden kara yolu ile Avrupa'ya giderlerdi.

Doğudan batıya doğru gelişen bu ticari harekette daha önceki çağlardan beri kullanılmakta olan bir yol şebekesinden yararlanılmıştır. Yoğun bir şekilde ipek, porselen, kâğıt, baharat ve değerli taşların taşınmasının yanında kıtalar arasındaki kültür alışverişine de imkân sağlayan bu binlerce kilometre uzunluğundaki kervan yolları zaman içinde İpek Yolu olarak adlandırılmıştır. İpek Yolu Asya'yı Avrupa'ya bağlayan bir ticaret yolu olmasının ötesinde, 2000 yıldan beri bölgede yaşayan kültürlerin, dinlerin, ırkların da izlerini taşımakta ve olağanüstü bir tarihsel ve kültürel zenginlik sunmaktadır.

Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra, İpek Yolu'nun hem bir ticaret yolu, hem de tarihsel ve kültürel değer olarak yeniden canlandırılması gündeme gelmiş, bu yol boyunca inşaa edilmiş ve artık kullanılmayan yapıların, yeni işlevler kazandırılarak korunmaları ve yaşatılmaları için çalışmalar başlamıştır.

İpek Yolu çeşitli Türk uygarlıklarının ekonomik kaynağı olmuştur.

1.Yüzyılda İpek Yolu.

Ortaya Çıkış ve Tarih 

Orta Asya bölgeleri ile her zaman bağlantılar var olmuştur. Örneğin; Çin ile Avrupa arasında en eski zamanlardan beri, en az Tunç Devrinden beri bağlantılar vardı. İlk zamanlarda maden elde etme ve işleme konusunda bilgi alışverişine ve ticari malların değişimine dayanmış olan bu bağlantılar, diplomatik ilişkilerin kurulmasını ve iki kültürün birbirini tanımasını da sağlamıştır. Ancak, arabulucular yolu ile gerçekleştirilmiş olan bu bağlantılar bir süreklilik göstermemiş, uzun süreli kopukluklar yaşanmış, ticaret ve bilgi alışverişinin uzun bir süre gerçekleşmediği dönemler de olmuştur.

Çin’in batıya doğru genişlemesi, İpek Yolu’nun doğu sınırının tamamen açılmasında önemli bir etken olmuştur. İmparator Vudi (M.Ö. 142–87) döneminde Han İmparatorluğu sınırlarını nerdeyse iki katı kadar genişletmiştir. Sınır tehditlerine karşı düşman bölgelerini istila ederek karşılık veren İmparator Vudi, ordularını kuzeye, güneye ve batıya göndererek birçok devleti boyunduruk altına almış, Hiung-nu zaferi ile de Orta Asya’nın tüm kontrolünü ele geçirmiştir. Vudi’nin birlikleri, Pamir dağlarını ve Fergana şehrini de işgal ederek, Çin ile Batı arasındaki ticaret yollarını açmıştır. İpek Yolu üzerinden gerçekleşen ticaret sayesinde Hun İmparatorluğunun başkenti Batılı seyyahlar ve Batı’dan gelen lüks mallarla dolup taşmaya başlamıştır.

İpek Yolu

Doğuda barışın hüküm sürdüğü zamanlar, Batı bir savaş alanı idi. Romalılar ile Partlar arasında uzun zamandan beri yaşanan sorunlar, birinci Roma İmparatoru Augustus’un diplomatik başarısı ile son bulmuş, iki taraf arasında bir barış süreci başlamıştır. Bu barış süreci, İpek Yolu’nun batı bölümünün daha güvenli olmasını ve Uzak Doğu ile yapılan ticaretin canlanmasını sağlamıştır. Geç Antik Çağ döneminde Doğu Roma, yani Bizans ile Sassani İmparatorluğu arasındaki ticaret Roma-Pers Savaşları nedeniyle büyük ölçüde engellenmiştir.

İpek Yolu, bir diğer yükselme dönemini, Perslerin İpek Yolu üzerindeki hâkimiyetine son veren Tang Hanedanlığı döneminde yaşamıştır. İkinci Tang İmparatoru Taizong, Orta Asya’nın büyük bir bölümünü ve Tarım Vadisini kontrolü altına almıştır. Bizans İmparatorluğu, 7. yy.da Asya’daki bazı topraklarının Müslümanlar tarafından ele geçirilmesiyle İpek Yolu ile bağlantısını ara sıra koruyabilmiş ve uzun süre Doğu’dan gelen malların ana aktarma yeri olarak işlev görmüştür. Tang döneminden sonra İpek Yolu üzerindeki ticaret trafiği azalmaya başlamıştır. Bunun nedeni, Beş Hanedanlık döneminde Tang Hanedanlığı’nda iç istikrarın korunamaması ve ticaret yollarının güvenliğinin azalmasıdır. Avrupa ile Asya arasındaki ticaret veba salgınları nedeniyle de uzun süre askıya alınmış ve gerçekleşmemiştir.

Asya ile Avrupa arasında doğrudan bağlantı kurulmasında, 13. yy.da Moğollar’ın büyük katkısı olmuştur. Moğol istilaları sık ve geniş iletişim çağının başlamasında etkili olmuştur. Bu durum, Moğolların ele geçirdikleri yerlerde sistemlerini kurduktan sonra, yabancılarla iletişim kurarak yönetime devam etmeleri ile gerçekleşmiştir. Bu dönemde Moğolların yabancılara olan misafirperverlikleri sayesinde ticaret yeniden artmıştır.

Ancak, Moğol İmparatorluğu’nun ömrü kısa sürmüş ve 1262 yılında koca imparatorluğun çöküşü başlamıştır. Buna rağmen İpek Yolu’nun doğu bölümünün güvenliği Kubilay Han döneminde uzun süre sağlanmıştır. Çin milliyetçiliği canlanmaya başlamış; 1368 yılında, yabancı egemenliği Moğol kökenlilere karşı saldırgan bir dış politika tutumu izleyen Ming Hanedanlığı dönemini sona erdirmiştir. Moğollar dönemindeki rahatlığa rağmen, İpek Yolu üzerinde yapılan ticaret hiçbir zaman Tang Hanedanı dönemindeki seviyesine ulaşmamıştır. Song Hanedanlığı döneminde İpek Yolu önemini yitirmeye devam etmiştir. Çin deniz ticareti sayesinde Güneydoğu Asya’da yeni pazarların keşfedilmesi ve Arapların koyduğu yüksek gümrük vergileri nedeniyle İpek Yolu daha az tercih edilmiştir.

Erken Yeni Çağ döneminde Avrupalı denizcilerin dünya geneline açılmaları ile İpek Yolu tamamen önemini yitirmiştir. Böylece uzun süren yolculukların ve malın aracılara teslim edilmesinin yerine daha kısa süren ve doğrudan gerçekleştirilen deniz taşımacılığı önem kazanmıştır. İpek Yolu’nun yerini gemiler almıştır. Çinli tüccarlar jonk adını verdikleri gemileri ile Hindistan’a, hatta Arap ülkelerine kadar gidebilmekteydi. Avrupalı tüccarların Çin ile yaptıkları ticaret Song Hanedanı döneminden beri kısıtlanmaktaydı. Bu nedenle, Avrupalıların deniz seferleri ile gerçekleştirmek istedikleri asıl amaçlarından biri de Hitay’a ulaşmaktı.

İlk olarak, 1514 yılında Portekizliler Çin’e ulaşmış ve orada çok canlı bir ticaret başlatmışlardır; ancak bu pazar daha sonra İspanyollar tarafından ele geçirilmiştir. İmparatorluk, 16. yy.dan itibaren, yenidünyada Avrupa kolonilerinden temel fayda sağlayanların arasında yer almaktaydı. Kolonilerde çıkarılan madenin büyük bir bölümü Avrupalılara satılmak amacıyla Çin’e gönderilmekteydi. Ticaret şirketlerinin gemileri Avrupalı soylulara lüks eşya ve sanat eserleri tedarik etmek amacıyla, Doğu Asya’ya ulaşımda İpek Yolu görevini görmekteydi.

Petrol yataklarının bulunması ile İpek Yolu yeniden önem kazanmaya başlamıştır. Yeni yollar inşa edilmiş ve ıssız bölgelere ulaşım kolaylaştırılmış, bölgeler sanayileştirilmiştir. Bunun yanı sıra eski ticaret yolları onarılmış ve turistik amaçlı kullanılmaya başlanmıştır. 32 Asya ülkesinin katılımı ve Birleşmiş Milletler desteği ile Asya uzak ticaret yolları ağı inşası projesi yürütülmektedir. 2005 yılı itibariyle yol ağının yenilenmesine 25 milyar dolar para harcanmıştır.

Güzergâhlar ve Doğa 

İpek Yolu’nun güzergâhı ile ilgili ilk belgeler Antik Yunan ve Romalılara dayanmaktadır. Tarım Havzası’nın kuzeyinden geçen kuzey rotasını ünlü tarihçi Heredot M.Ö. 450 yılında ayrıntılı bir şekilde tarif etmiş, güzergâh merkezlerine de oradaki yerli halkların isimlerini vermiştir. Heredot’un tarifine göre kuzey rotası Don Nehri ağzından başlayarak ilk olarak kuzeye ve hemen sonra Partların bölgesine doğru doğuya ilerlemekte, oradan da Çin’in batısında bulunan Kansu şehrinde son bulan Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki kervan yolu üzerinden geçmektedir.

Güney rotasına ilişkin buna benzer bir tarif bulunmamaktadır. Ancak güney rotası yeniden kurgulandığında, rota Mezopotamya’dan başlamaktadır; fakat bu veri kesin değildir. İpek Yolu Anadolu’da Antakya’da başlayıp, Gaziantep'ten geçerek İran ve Afganistan'ın kuzeyinde Pamir Ovası'na kadar uzanmaktadır. Ayrıca Güneydoğu Bölgesi'nde bulunan Gaziantep ve Malatya'yı geçip, Trakya üzerinden ve Ege kıyılarında İzmir, Karadeniz'de Trabzon ve Sinop, Akdeniz'de ise Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar üzerinden Avrupa'ya ulaşmaktadır.

Üçüncü bir yol da Mısır ve Mezopotamya rotalarının birleşmesi ile meydana gelen Narmada Nehrinin Hint Okyanusu’na döküldüğü Hindistan’ın liman kenti Bargyzaga şehrine ulaşan deniz ve kara yollarının birleşimi ile oluşmaktadır. Her üç rota da İpek Yolu’nun yüzyıllar süren gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır.

Bunların haricinde İpek Yolu bir doğa yolu olarak var olmuştur. Akdeniz’den Çin’e kadar çöl üzerinden uzanan, yeryüzünde en ıssız yollardan geçip, en susuz ve acımasız arazilerden ilerleyen, bir vahayı bir diğerine bağlayan yollardan biridir. Güneyden gelinip de Taklamakan Çölü’ne ulaşıldığında, yeryüzünün en yüksek sıradağlarıyla karşılaşılır. Bu dağlar sadece, derin uçurumları ve 5000 m. yükseklikleri ile dünyanın aşılması en zor birkaç buzlu geçit üzerinden aşılabilmektedir. Aynı zamanda bu bölgenin iklimi de çok serttir. Sık sık kum fırtınaları meydana gelmekte, sıcaklık yazın 40 °C üzerine çıkmakta, kışın ise -20 °C altına inmektedir. Bu olumsuzluklara rağmen yol, doğu ile batı arasındaki milletlerarası iletişim konusundaki önemini yüzyıllar boyunca muhafaza etmiştir.

Bu yollar, vahaların yanı sıra yollardaki geçiş trafiğinin kontrolünü sağlayan askeri merkezler tarafından da kullanılmıştır. Bölgenin coğrafi özelliklerinden dolayı çok az sabit ulaşım ve ticaret yolu oluşmuştur. Çok hassas olan bu yollarda çıkan en küçük bir çatışma bile doğu ile batı arasında tüm trafiğin durmasına sebep olabilmiştir.

Tarih boyunca çok az insan İpek Yolunun tam uzunluğu olan yaklaşık 6000 km.’yi dolaşmıştır. Ticaret sürekli birden çok ara duraklar üzerinde gerçekleşmiş ve yolun teğet geçtiği bütün uluslar, toptancı olarak kazançlarını en yüksek düzeyde tutmak istemişlerdir. Böylece, rekabet nedeniyle sürekli silahlı çatışmalara dönen kavgalar çıkmıştır. Sadece, 13. ve 14. yy.larda Moğol iktidarı döneminde bütün Asya tek bir yönetim altında toplanmış ve güvenli bir ticaret ortamı sağlanmıştır.

Kültür ve teknik aktarımı

Teknik alandaki gelişmelerin, kültür ürünlerinin veya ideolojilerin aktarımı, ticari mallara göre daha doğal ve kalıcı olmuştur. Ticari, politik, diplomatik veya misyonerlik nendenler ile gerçekleştirilmiş uzak ticaretin bütün türleri farklı toplumlar arasında kültürel değişimi meydana getirmiştir. Şarkılar, hikâyeler, dini düşünceler, felsefi görüşler ve bilimsel bilgiler seyahat edenler yoluyla taşınmış ve güncel kalmıştır. Bunların yanı sıra gıda maddelerinin girişi ile tarımsal değişim de gerçekleşmiştir. Kâğıt üretimi ve matbaa, damıtma gibi kimyasal süreçler, etkili at koşumu ile üzengi gibi önemli buluşlar dünyaya Asya üzerinden yayılmıştır.

İpek Yolu üzerinde dinlerin yayılması 

İpek Yolu üzerinde taşınan kalıcı şeylerden biri de dinler olmuştur. Örneğin 4. ve 5. yüzyıllarda Kuzey Vey Hanedanlığı döneminde Budizm, kuzey güzergâhı yoluyla Hindistan’dan Çin ve Japonya’ya gelmiştir. Bazı istisnalar haricinde, Hıristiyanlığın Anadolu’da yayılmasının 3. yy. da Sasani İmparatorluğu döneminin başlaması ile mümkün olduğu kabul edilmektedir. Hıristiyanlık, Orta ve Doğu Asya’da hiçbir zaman hâkim din olmamasına rağmen, İpek Yolu’nu kullanarak Çin sınırlarına kadar dayanmıştır. Moğollar döneminde Yunanlı teolog Nestorius’a dayanan Diofizit hasaba katılması gereken kültürel bir silah olmuştur.

Hıristiyanlığın yayılması diğer dinlerden baskın olan İslam’ın yayılmasına göre daha kısıtlı olmuştur. M.S. 632 yılında Muhammed’in vefatından sonra İslamiyet, Arap yarımadası üzerinde hızla yayılmaya başlamış ve sonraki yüzyılda da eski Roma şehirleri olan Suriye, Mısır ve bütün Kuzey Afrika’da yerleşme sürecine girmiştir. Kısa süre içinde İpek Yolu’nun batı kısmı ve böylelikle Asya üzerinde gerçekleşen ticaret Müslümanların kontrolüne geçmiştir. Pers İmparatorluğu’nun fethi ile genişleme doğuya doğru gerçekleşmeye devam etmiştir. İslamiyet, ilk olarak İpek Yolu üzerinde yer alan şehir merkezleri boyunca etkili olmuş ve daha sonra kırsal kesimlere kaymıştır. Orta Asya, Çin, Bengal ve daha sonra Endonezya’da da askeri veya politik bir girişim olmadan Müslüman yerleşim yerleri oluşmuştur. Pers kökenli olan Zerdüştlük ve Mani Dini de İpek Yolu üzerinden yayılmıştır.

Hastalıkların yayılması 

Dinler ve diğer kültürel öğeler gibi hastalıklar ve enfeksiyonlar da İpek Yolu üzerinde yayılmıştır. Uzun seyahat edenler, virüslerin ortaya çıktıkları bölgelerden çıkmasına ve bu virüsler yoluyla ortaya çıkan hastalıkların, bağışıklığı olmayan toplumlarda yayılmasına yol açmışlardır. Bu durum da felaketle sonuçlanan salgınların ortaya çıkmasına neden olmuştur. İpek Yolu üzerinde hastalıkların yayılmasına verilebilecek en iyi örnek 14. yy.da görülen veba salgınıdır. 1330’lu yıllarda Çin’de ortaya çıkan, kemirgenlerden pireler yoluyla insanlara bulaşan aşırı bulaşıcı olan bir veba ortaya çıkmıştır. Bu salgın, uzun bir süre sadece Çin’in güney şehri olan Yunnan’da görülmüştür; fakat 14. yy.ın başında Moğol orduları yoluyla vebalı pireler Yunnan’dan Çin’in diğer bölgelerine taşınmış ve böylece veba, İpek Yolu boyunca çok hızlı bir şekilde yayılmıştır. Veba, Kafa (günümüz Feodosya) şehrinden gelen ticaret gemileri ile Kırım Yarımadası üzerinden geçerek 1348 yılında Avrupa’ya da ulaşmıştır. Asya’dan Avrupa’ya kadar etkili olan ve Avrupa nüfusunun yaklaşık üçte birinin hayatını kaybettiği büyük veba salgını ortaya çıkmıştır. Bu salgın, Ortadoğu, Hindistan ve Çin’de yaklaşık 75 milyon kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Özellikle kürk ihracatı salgının hızlanmasına neden olmuştur.

Ticaret 

İpek, Batı için İpek Yolu üzerinde taşınan en sıradışı, alışılmadık maddedir ve bu madde yola da adını vermiştir. Ancak, yol üzerinde başka mallar da taşınıp takas edildiğinden, bu kavram ticaret gerçekliğinden uzaktır. Çin’e doğru yol alan kervanlar altın, değerli taş ve cam da taşımışlardır. Ters istikamette de özellikle kürk, seramik, yeşim taşı, tunç, vernik ve demir taşınmıştır. Yol üzerinde malların çoğu değiştirilmiş ve asıl varış noktasına yetişmeden birden çok el değiştirmiştir. İpeğin yanısıra baharat da Yeni Çağa kadar Güneydoğu Asya'dan taşınan önemli mallar arasında yer almıştır. Baharat sadece baharat ve tadlandırıcı olarak değil, aynı zamanda ilaç, anastezi, afrodizyak, parfüm olarak ve tılsımlı içecekler için de kullanılmıştır.

Buna rağmen ipek en değerli Çin ürünü olarak kalmıştır. İpek dokumacılığının gelişimi, Çin'de M.Ö. de 2. yy.a uzanmaktadır. İpek üreticilerinin eğitimi ile görünmeye başlayan ihracat için fazla miktarda üretim yapılması ilk olarak M.Ö. 3 yy.de “kavgalı imparatorluklar döneminde” gerçekleşmiştir. Avrupa'da en eski Çin ipeği M.Ö. 6 yy.ye dayanan Kelt Prensliği kazılarında bulunmuştur. O zamanlar ipek Batı'da oldukça nadir bulunan bir madde olup, Roma İmparatorluğu döneminde kürk ve cam gibi lüks eşyalar arasında sayılmıştır. Sadece zamanın en zenginleri bu pahalı maddeden kayda değer bir miktarda sahip olabilmiştir.

 

Ticaretin Organizasyonu

Ticaret yollarının güvenliği büyük tehdit teşkil etmekteydi. Korsanlar, Çin’den Mısır’a kadar kervanları rahatlıkla yağmalayabilecekleri dar geçitlerde kervanlara saldırmaktaydılar. Bu yüzden, Han İmparatorluğu kervanlarını özel savunma birlikleri ile donatmış, güzergâh bölümleri boyunca da Çin Seddi'ni inşa etmiştir.

Kıtalararası gerçekleşen bu ticaretin organizasyonu oldukça karışık ve zor olmuştur. Yüz binlerce hayvan, çok sayıda çoban ve tonlarca ticaret malının bir araya getirilmesi ve hareket ettirilmesi, insanların ve hayvanların bu uzun yolculuklarda, zorlu coğrafi ve iklim koşullarında hayatta kalmalarının sağlanması gerekmekteydi. Ancak bilindiği gibi tüccarlar mallarını satmak için tüm yolu gitmiyorlardı ve ticaret birden çok ara tüccar (komisyoncu) aracılığı ile gerçekleştirilmekteydi. İpek Yolu’nun sonunu uzun bir zaman Partlar, daha sonra Sasaniler kontrol etmiştir; bu dönemlerde, Orta Asya’da mal değişimine hâkim olanlar, göçebe kökenliler idi. Önemli bir taşıma aracı olarak da Orta Asya’da yaşayan çift hörgüçlü develer kullanılmaktaydı. Bu develer tek hörgüçlü develere göre sıcağa daha dayanıklıydılar ve kış derileri vardı. Böylece, yükseklikleri arasında büyük farklılıklar olan bozkır ve dağlık bölgelerde sürekli görülen kıta iklimsel büyük sıcaklık değişimlerine daha uygundular. Aslında, develer ticari ilişkilerin başlamasından bu yana kullanılmaya başlanmıştır.

İpek Yolu üzerinde kıtalararası takas 

İpek Yolu üzerinde sadece baharat, ipek, cam ve porselen gibi mallar taşınmamış, bu yol üzerinde yapilan ticaret yoluyla din ve kültür de kıtalararası yayılmıştır. Böylece, Hindistan’da doğan Budizm İpek Yolu üzerinden Uzak Doğu’ya, Çin’e ve Japonya’ya kadar yayılmış ve orada hâkim din olmuştur. Bugünkü Xi'an (Şian) şehrinde bulunan bir tablete göre, Hıristiyanlık İpek Yolu üzerinden zamanın Çin’in başkentine kadar yetişmiştir. Bunlarin yanı sıra bu yol Türklerin dininin, Şamanlığın, Mani Dini'nin, Mazdehizm'in ve daha sonra İslamiyet'in yayılma ortamı bulduğu bir yol, bir bölge olmuştur. Kâğıt ve barut bilgisi yine İpek Yolu ile Arap ülkeleri üzerinden Avrupa’ya gelmiştir.

İpek Yolu’nun günümüzdeki önemi 

Günümüzde İpek Yolu daha çok turistik bir öneme sahiptir. Batı, İpek Yolu güzergâhı üzerindeki Doğu Mistisizmini kitaplar yoluyla tanımaya başladıktan sonra Batı’nın Doğu’ya olan ilgisi ve buna bağlı olarak turistik faaliyetler artmıştır. Özellikle, “Marco Polo’nun izlerinin peşinden” adı altında düzenlenen gezilerle bölgeye sürekli daha fazla turist gelmektedir. Çin, yabancı turistlere kapılarını 1970’li yılların sonlarına doğru açması ile büyük turizm potansiyelinin hemen farkına varılmış, İpek Yolu üzerinde bulunan görülmeye değer birçok yer ve kültür anıtı restore edilmiş ve resmi makamlarca koruma altına alınmıştır.

Ülkemizde de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Anadolu güzergâhı üzerinde bulunan 11 kervansaray restore edilmiş, turizm amaçlı hizmetler sunabilecek hale getirilmiştir. Bu hanlar;

  1. Sultan Hanı (Aksaray)
  2. Sarı Han (Nevşehir)
  3. Şarapsa Han (Antalya)
  4. Ak Han (Denizli)
  5. Ağzıkara Han (Aksaray)
  6. Alara Han (Antalya)
  7. Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı (Malatya)
  8. Çardak Han (Denizli)
  9. Susuz Han (Burdur)
  10. İncir Han (Burdur)
  11. Alay Han (Aksaray)

Yapılan arkeolojik kazılar ile İpek Yolu üzerinde sürdürülmüş olan hayat araştırılmış ve ortaya çıkarılmıştır. Taklamakan Çölü üzerinde yapılan seyahatlerde sürekli şehir harabeleri ve mağara kalıntıları karşımıza çıkar. Güzergâh üzerinde yaşayan halklar ve günümüze kadar korunmuş olan yaşam tarzı en ilgi çekici olan noktalardır. Günümüzde pek çok turist Budizm’in Japonya’ya varana dek geçmiş olduğu ülkeleri görmek amacıyla Japonya’dan gelmektedir. Taklamakan bölgesinde seyahat yapmak iklim ve coğrafi özelliklerin sunduğu bazı kolaylıklara rağmen günümüzde hala neredeyse eskisi kadar zahmetlidir.

İpek Yolu üzerindeki son demir yolu parçası 1992 yılında, Almata – Urumçi arasında uluslararası hattın açılması ile kapatılmıştır; fakat buna rağmen Pekin – Tahran veya Pekin – Moskova arasında düzenli tren seferleri ya da sabit aktarma bağlantıları bulunmamaktadır.

Günümüzde Asya ile Avrupa’yı, daha somut bir ifadeyle 28 ülkeyi birbirine bağlayan 114 bin kilometrelik Trans-Asya Demir Yolu Ağı ile 141 bin kilometreyi bulan Asya Hızlı Demir Yolu ağı projeleri yürütülmektedir. Bu projeler bölgenin ekonomik ve ticari gelişmeleri ile stratejik bütünleşmesini açısından büyük öneme sahiptir. Bu projelerin Türkiye için de önemi büyüktür: Türkiye'nin 'doğu batı arasındaki tarihi köprülük' misyonu için büyük önem arz eden Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesi tamamlandığında da Londra'dan kalkan bir tren Çin'e kadar gidebilecektir.




 


Sizce bu yıl Sportoto Süper Lig'ini hangi takım kazanır?
FB
GS
BJK
TS
Bursa

(Sonucu göster)


 
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol